Bir insanın kalbinin cennetinde yaşıyorken nasıl olur da onun cehenneminde olabilirsin ki?
Peki ya arafta kalırsan?
Ne cennetteyim ne de cehennemde; araftayım. Araf kapısının sadık bir neferiyim.
Ben Oğuz! Küçük bir çocukken öğrendim kadınların bu kâinatta en yüce varlıklar olduğunu. Vicdanımı gözyaşlarımın yağmur gibi aktığı zamanlarda rüzgârın kulaklarıma fısıldadığı hüzünlü şarkıya emanet ettim.
Ve bir kadın tanıdım adı Müjgân... Tek bedende hapsolmuş üç farklı karakter. Dişimle tırnağımla kazıyarak kazandığım ne varsa her şeyimi terk ettim onun için. Yıktım geçmişe dair ne varsa yaktım gelecek umutlarımı bir çırpıda. İhtirası ihaneti ve intikamı onda öğrendim.
Nasıl olurda bir insan size en güzel anları yaşatıyorken farkında olmadan en derin yaraları da açabilsin. Göze değil gönle de indimi o perde ne yapsanız nafile.
Ben Oğuz! Düğümlere üflenen şerlerin Müjgan'ın bedeninde hayat bularak ruhuma azap vereceğini bilmeden sevdim. Bizi bitiren bu hikâyede bir çıkış yolu ararken kendimi demir parmaklıklar ardında gökyüzünü seyrederken buldum.
Sahi; gidecek yeri sığınacak yâri olmayanların gökyüzüyle arasında engel kalmasa ne çıkar?