Bir odanın köşesinde bir kılıç duruyor gövdesinin çelik yüzüne güneşin şavkı vurmuş pembemsi pembemsi ışıldıyordu. Derken kasılarak çevresine bir göz gezdirdi kılıç. Gördü ki odada bulunan her şey kendi parıltısından beslenip geçiniyordu. Her şey mi? Ama yo! Şuradaki masanın üzerinde bir mürekkep hokkasına miskin miskin yaslanmış bir kalem duruyor onun çakmak çakmak görkemi karşısında boyun eğmeyi şuncacık aklına getirmiyordu. İşte buna içerledi kılıç.