Pek çok insan ne tür kitaplar okuması gerektiği konusunda büyük bir kaygı taşır.
Kütüphanelerin ya da kitabevlerinin raflarını dolduran binlerce kitap arasından kendi yolunu aydınlatacak olanları bulmak için yoğun bir çaba harcaması gerektiğini düşünür. Yazarlara en çok sorulan sorulardan biri kimleri ya da neleri okuduklarına dairdir hep. Hiç şüphesiz doğru kitapları bulmak ve boşa zaman kaybetmeksizin sınırlı zamanda en iyileri okumak önemlidir ancak ne tür veya hangi kitapların okunmasına olan odaklanma hemen her zaman okumanın nasıl yapılması gerektiği konusunun üstünkörü geçilmesine ve sonuçta doğru kitaplara ulaşılmış olsa bile büyük bir zaman kaybına ve kafa karışıklığına sebep olur. Böylesi bir durumda ilk başvurulan savunma o kitabın doğru kitap olmadığı şeklindedir. İnsanların o kitapta ne bulduklarını bir türlü anlayamamaktadır okur. Elindeki sıradan görünümlü kitap nasıl olup da yüzyıllara dayanmış ve büyük bir eser olarak kendisine ayrılan başköşeye kurulmuştur. Derken o kitap bırakılır yeni bir doğru kitap için yeni bir arayış..bu böyle sürer gider. Her kitap ayrı bir dünyadır. Kağıt üzerinde yazılı her metni aynı şekilde okumak mümkün olsa bile aynı şekilde anlamına varmak ve tam bir kavrayışla yazarın vermek istediklerini almak mümkün değildir. Shakespeare nin onca çağrışımlara açılan soneleriyle herhangi bir yemek kitabını aynı şekilde okumak elbette mümkün değildir. Balzac tan Tolstoy dan Stendhal dan okumakla bir toplantı raporu okumak nasıl bir tutulabilir. Benzer şekilde bir kimsenin her gece uykuya dalmadan önce sevdiği bir kitaptan belli bir bölüm okumasıyla diyelim bir akademisyenin bir konu üzerine aynı anda beş on makaleyi eşzamanlı olarak okuması aynı okuma eylemi midir?