İslam'ın doğuşu ile birlikte dinî ve sosyal yapı yanında bilimsel yapı da yeni bir boyut kazanmıştır. İslâmiyet insan hayatına büyük önem vermektedir. İnsan bedeninin korunmasını emretmekte ve sağlığı bozacak yiyecek ve eylemleri yasaklamaktadır. İslam'ın ilk döneminde Resulullah'ın (sav) ve sahabenin sağlığın korunması ve tedavi ile ilgili bu tutumu daha sonraki dönemlerde tıbba olan ilginin artmasında ve önemli Müslüman hekimlerin yetişmesinde önemli motivasyon kaynağı olmuştur.
İslam tıbbının kaynakları Kur'an-ı Kerîm Hz. Peygamber'in sünneti Arap tıp kültürü ve sonrasında kuşkusuz Yunan tıbbıdır. Müslümanlar kendi gözlem ve deneyimlerinin üzerine teorik tıbbı öğrenmeye öncelikle Grek kaynaklarının Arapçaya tercümesi ile başlamışlar ve bu alanda önemli aşama kaydetmişlerdir. Bu tercüme faaliyetlerine Hint ve Fars kaynakları da katılmış ve bu tecrübeler sentezlenerek bir zenginlik ortaya çıkmıştır. Hipokrat Galen ve Dioskorides gibi Grek hekimlerin eserleri İbn Sînâ ve Ebu Bekir Râzî gibi ilim adamlarına kaynaklık etmiştir. Böylece İslam Medeniyeti tıp alanında keşfedilen yeni metot ve uygulamalarla bu bilim dalını çok yükseklere taşıyacak kurum ve değerler oluşturmuştur. İbn Sînâ Ebu Bekir Râzî Zehravî İbnü'n-Nefîs gibi ulemânın tıbba dair eserleri hem Doğu'da hem de Batı'da yüzyıllarca başvuru kaynağı olarak okutulmuştur. Bunlar kendi dönemlerinde çığır açıcı ve sonraki çağları aydınlatıcı eserlerdir.