"Tamer'i biliyo musun?"
"Uzun? Sakallı olan mı?
"Hah o evet!"
"Niye sordun ki?"
"Ölmüş lan damdan atmış kendini."
"Ha siktir!"
İntihar fikrini sıradanlaştırıp adamların konuşmalarını arkamda bırakarak içeri girdim. Üç yatak vardı içeride. "Beyinleri kanamış üç insanı 5 metrekare odaya tıkmanın adı ne zamandan beri sosyal devlet oldu?" diye düşünmemeye çalışarak -çünkü kafam o sırada kızı delirmiş kadının topuğu yırtılmış çorabıyla meşguldü- Mithat'a dönüp en içten gülümsememle:
"Vay! Aslan bacanak naber yaaa?" dedim.
Bacanağın yatağının hemen yanındaki sehpada yarım kilo muz bir kilo armut bir kilo elma ve yarım şişe kolonya duruyordu.
O an delirdim ve bir daha eve dönemedim.