İslam kolaylık gereği aşamalı yaklaşımı kabul eder ama dejenerasyona kapı araladığı için parçalı yaklaşımı kabul etmez. Kur'ân-ı Kerim bunu sarahatle reddeder. Bu cihetle İslam siyasi rejimi hilafetle birlikte ümmetin birliğini yani ittihad-ı İslam'ı esas alır. İttihad-ı İslam siyasi olarak kurulamasa bile o uygun bir zemin ortam bulana kadar manevi bağlarını korur ve gönüllerde yaşamaya devam eder. Pratik gelişmelerin hilafına teorik olarak ümmetin birliği ve dirliği tecezzi kabul etmez. Pratiğin teoriye geçirilmesi ise ümmet bağı yerine laik bağları güçlendirir ikame eder. İmparatorluk hacminde bile olsa parçalanmayı esas alan devlet ulus devlet hükmündedir. İslam milleti yerine Osmanlı milletini ikame çabaları da az çok laikleşme serüvenine kapı aralar. Osmanlı döneminde fikri mayalanması irhasatı yani ayak sesleri yaşanan gelişme Osmanlı sonrası kuvveden fiile çıkmış ve ulus devletler zincirine dönüşmüştür. Coğrafya ve toplum bütünlüğü olarak ümmetin birliği yok olmuş siyasi ayağı veya temsilciliği olan hilafet de çökmüş ve çökertilmiştir. Hilafetin şahsında İslami siyaset ümmetin şahsında İslami toplum ve hukukun şahsında ise şeriat devre dışı bırakılmış ve atıl hale getirilmiştir. İslamiyet kıyamete kadar geçerli ve yetkindir. Ona baskın çıkmak isteyen bütün güçler zamanla yenilgi kupasını tatmışlar ya da manen İslamiyete tabi olmuşlardır. İlahi karakteri gereği İslam baskındır kimseye boyun eğmez eğdirilemez. Kitap temel İslami değerlerin kıyamete kadar geçerliliğini yetkinliğini ispata adanmıştır.