Hayat belki de sayısız acının ve mutluluğun yan yana akıp gittiği uzun bir nehir yatağıdır. Her birimiz bu nehir yatağının irili ufaklı çakıl taşlarıyızdır; acının ve mutluluğun kör düğümleri gibi salınıyoruzdur içerisinde. Sonunda yalanlarımızdan sıyrıldığımız bir ara kendi yüzümüze bakıp soruları soruyoruzdur; ne kadar kusursuzuz?
Söyleseniz ya kaçımız ardında bıraktı mutluluğu? Kaçımız yalanlarına bıçak saplayıp gün yüzüne çıkardı gerçeğini? Ruhlarımız ne çok kez günaha bulandı masumiyetini yitirdi kirlendi... Oysa mutluluk bir çocuğun yüzüne zahmetsizce serilmişti görmemek için yüzümüzü adeta duvara çevirdik ve dili olamadık mutluluğun. Derinlerde bir yerlerde gizledik pişmanlıklarımızı. Mutsuzluklarımızın ardına sığındık.
Söyle her kimsen söyle! Zor olmuyor mu böyle uzun süren tebessümlerin ardında ağlamak? Koşulsuz ki her şeyimiz ziyan zaman alıp götürmüş ve elimizde koca bir sahipsiz hayat! Her kimsen söyle her kimsek dinleyelim; dönecek miyiz dağıldığımız yerlerden ta en başta o çocuk gibi içinden gelerek gülümseyen bir yüze dönüşecek miyiz?