Bizi yağmur ıslatıyor sanıyoruz. Şemsiye kullansak yine de ıslanır mıydık? Öyleyse ıslanmak yağmura değil bize bağlıdır. Bizi işlediğimiz günah üzüyor sanıyoruz. Hâlbuki burada sorumlu olan ilgili eylemin kendisi değildir zihnimizdeki günah algısıdır. Bu algı olmasaydı o eylem bizi üzebilir miydi? Aynı şekilde bizi atak kaygı korku takıntı düşünce gibi süreçlerin etkilediğini zannediyoruz. Oysa etkilenmek olguya değil algıya bağlıdır. Buna rağmen düşünceyle atakla kaygı ve korku duygusuyla boğuşmaya algı ile değil de olgu ile uğraşmaya devam ediyoruz. Bir kalp koşarken de çarpar. İnsan bazen soğukta da titrer. Bunlar atak yaşarken de ortaya çıkabilir. Ancak bu belirtiler koşarken ve soğukta hiçbir psikoloji doğurmaz. Hani bizi belirtiler etkiliyordu? Hani tedavi ve terapi ile onlardan kurtulmamız gerekiyordu? İnsan beyni belirti ortaya çıktığı için değil kodlandığı yönde psikoloji üretir. Sektör gibi yaparak belirtileri sorumlu görmek öncelikle bunları azaltmaya sonra da yok etmeye çalışmak ruhumuzu bu belirtilere karşı daha da duyarlı hale getiriyor. Öldürmeyen her darbe süreci daha da kuvvetlendiriyor. İşin gerçeği kaygıdan kaygılanmayınca kaygının korkudan korkmayınca korkunun hiçbir tesiri kalmıyor.
Bu eseri okuduğunuzda siz de yazar gibi "Doktor beni tahlile yolla. Hastaysam ispat et." diyecek "Hani ben hastaydım? Hastalık kitap okumakla düzelir mi?" diye soracaksınız. Sadece sektörün suistimallerini ifşa etmekle yetinmeyen yeni bir çözüm yöntemi de sunan bu eserle nice insanın hayatı değişiyor alanda sessiz bir devrim gerçekleşiyor.