Gözlerimdeki ışığımdan vurup nefesimi yedi bucağa sattın takas ettin ömrümü kara duvarlara. Bana öyle bir ömür yakıştırdın ki hayatın tüm kurallarını çiğnettin asılı kaldı gülüşlerim sırlı sokaklarda hediye ettiğin hayatla boyun eğdirttin birçok olguya... "Kimseyi suçlamıyorum incinen bir hayat hikayesine bürünmüş ömrüm yeniden yaşamayı ve yaşatmayı becerebilir mi?" Bedenim dışarıda dolaşan yalancı yüreklerin acısını tatmış uykularıma paslı hançerler saplanmış şimdi bana neden böylesin diye kızdığınızı hissedebiliyorum. Geceleri gündüzleri kanayan düşlerimle daha ne kadar ben olabilirdim ki? Ah! Neydim ben? "Senin tutsağın mı yoksa kutsanmış hayatın esiri miydim?" Şimdilerde içim hüzzam şarkılar besteliyor sana yazarken şiirleşiyor cümleler gecemle yüzleşiyor aydınlığım içime saplanan kramplar acılara yelken açıyor uykusuz uzayan geceler canımdan can alıyor... İçimi sen diye derinden sarsan hüzünlü gözlerine bağlandım gel bir gecede olsa karanlığı beraber giyinelim bir kara yazgısı alnıma yazılı ayrılığın sensizliğin unvanını taşıyor hücrelerim... Bu dünyada sen isyanımın çatısı incinen yazgımın ilahisi olmuşken; mutluluktan bahsedip artık önümü doğru göremiyorum. Şimdi bana söyleyin! Siyah renkler hep hüzne mi boyanır? Sevgiler hep yok mu sayılır? Neden gönüller yürek işçisi olur? Zaman sevgiyi çürüterek hep hüzün mü dokur gecelere? Bilmiyor musun? Hep deli rüzgâr esiyor ruhuma bu gece yoksun yanımda? Serseri yağmurlar yağıyor üstüme ey hayat artık kırık kalbimle hüzün taşıyamıyorum...