Dava eri olmak bazen başkaları sıcacık evlerinde pineklerken buz gibi havadabir gecekondunun derme çatma kapısını çalıp magdurlara ve mazlumlara dumanı üstünde tüten bir çorba ikram etmenin telaşına düşmeyi gerektirir. Dava eri olmak bazen yetimlerin gariplerin yüzünü güldüre bilmek için kendine gülmeyi haram saymayı gerektirir. Dava eri olmak bazen yeni dava erleri yetiştirmek gayesiyle ömrünün tamamını Allah'a infak etmeni gerektirir. Dünyalık hiçbir makam hiçbir servet ve hiçbir şöhret dava erini yolundan çeviremez. O gözünü ufka dikmiş Üstat Necip Fazıl'ın ifadesiyle solmayan renge geçmeyen zamana eskimeyen yeniye ve bölünmeyen bütüne Rıza-i ilahiye ulaşmak gayesini secde etmiş alnına bir kader gibi kazımış adamdır. Unutmayalım ki! İbrahim olan ateşe atılmayı göze alır. Unutmayalım ki: "Eğer bir dava ugrunda ölünecek kadar degerli değilse ugrunda yaşanacak kadarda değerli değildir': Ve unutmayalım ki dava Hz. Peygamberin davası ve bu davaya sahip çıkanlar o kutlu Nebinin mirasçısıdır.