...Tel örgüler; dünyayı herhangi bir yerinden ikiye bölüyor nöbetçiler bir yasak oyunun korkunç güzelliğini her saat başı birbirlerine devrediyorlardı. Silahlarının haznelerinde geceyi konuşturacak geceyi şakır şakır ortasından yaracak çelik çekirdekli mermiler vardı. Dağ taş düşmandı. Karşı tepenin üzerindeki bodur ağaçlar güdük çamlar birer ihanet birer tavşan ürkekliğiyle kıpırdıyorlardı. Han nehri ulu bir durgunlukla akıyor; çok uzaktan köprünün üzerinden cemseler geçiyordu. Gece büyük ve baş edilmez kuvvetiyle gözlerimize kadar dolmuştu. Nöbetçiydim. Mum ışığının altında kitap okuyordum. Çadırın önünde ayak sesleri işittim. Tanıdığım bir ses rütbemi çağırdı....