Birlikte büyüdüğü ve çok sevdiği arkadaşı Çağla'dan sıra dışı bir isteği vardır Figen'in. Günün birinde ölüm veya ayrılık olursa ve Çağla hâlâ bekârsa kocasıyla evlenmesini ister. Bir tür vasiyettir bu. Bu tuhaf vasiyetin nedeni arkadaşının evlenmeden yani ondan önce kocasına âşık olmasıdır. Arkadaşının sevdiğini elinden aldığını düşünerek ara ara vicdan azabı da çekmektedir. Eşiyle arkadaşı bunu reddetse de o bundan neredeyse emindir.
Ve bir gün Figen kaza yapar. Bu kazadan sonra artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Çok sevdiği kocası ona olan ilgisini zamanla kaybeder. Şüpheler içini kemirmektedir. Bu durumu gururuna yediremeyen Figen kocasını çok sevse de bu evliliğin artık yürümeyeceğini düşünür. Kararını vermiştir; boşanacaktır. Üstelik Çağla hâlâ bekârdır. Figen ona yıllar önce söylediği sözleri tekrar hatırlatır ve sorar: "Kocamla evlenir misin?"
"İşte şimdi ölümle burun buruna ve yalnızlığımla baş başayım. Aklıma Charles Bukowski'nin sözleri geldi ansızın: 'Sevmeyi falan değil yalnızlığı öğren; çünkü zor zamanlarda en çok ona ihtiyacın olacak.'
Ne kadar da haklıydı Bukowski; ve ben buna hep hazırdım..."
Önay Yılmaz bu gerilim yüklü romanında aşk kıskançlık yalnızlık tutku hırs fedakârlık ve intikam gibi kavramları da irdeliyor.