"Lakin şimdi kapıdan içeri girecekler gibi değil mi?
Yaşarken dokunulası bedenleri şimdi çürümeye / kokmaya başladı bile ama nasıl?
Günler unutturmak için olan biteni hatırasız beyinlerimize esiyor içimize işleyerek delice. Ne dokunup ne çekebiliyoruz ellerimizi günlerin göz kamaştıran ışığından. Kirpiğimize değen gözyaşlarımızı kurutan hafif bir deniz rüzgârı o kadar...
Ağırlığı her nefes alışımızda daha da artan hüznümüzü kimlere emanet edip gidelim Hafız! Çare yok! Bin yıldır yaşıyormuş gibi yorgunum adını bilmediğim taze bahar çiçeklerinin arasında. Artık geri dönecek kimse yok... Beklediğim kimse yok! Daha ne kadar yaşayacağım.
-Sahi yaşamak neydi yaşamanın anlamı neydi? Beni türlü yokluklarla denedin ey hayat! Buz gibi soğuk sular döküldü üzerimden yaralarıma türlü yangınlar değdi ne hasretlikler eridi yangınımdan. Artık beklemiyorum. Bekleyemiyorum... Yüzümde eskisinden de belli belirsiz bir gülümsemeyle sadece duruyorum. Mutfak masasında bir elimde yarım kalmış çayı içerken ve birer birer geç(mey)en günlerin huzurlu sessizliği ve karanlığı gözlerimi yakarken ışıltılı bir Azazil elini uzatırsa diye diğer elimi hep boş bırakıyorum."