"bekledim sabahın ilk ışıklarına ezan sesini duyana
kilise çanı çalana
bakkal kepengini açana
kurtlar ulumayı kesene
dedem namaza durana
Madam Eleni Kutsal Bakire' ye yalvarana ( Burada dayanamayacaktım. Koşup Madam'ın evine; yalvaracaktım beni de al içeri ben de dua edeyim Meryem'e bir Meryem de bizdedir diye. Sana nar getiririm incir getiririm oturur gazel okurum. Ne olur aç kapıyı Madam. Aç kapıyı Madam Madam aç kapıyı kapıyı aç Madam... Tuttum kendimi. Ya da tutmak istedim gidemezdim benim Meryem'im İsa'sı ile bir ağacın dallarında çiçek açmaktaydı bırakamadım kaçıramazdım bu büyük kanlı şöleni )
inek dağa kaçana
dağ yanana kül olana kadar geceye döktüm gözlerimi sözlerimi."
Uğur Morkaya öykücülüğümüzde yeni ve güçlü bir soluk. Kendine has üslubuyla okurunu öykü evreninin merkezine yerleştiriyor ve hikâyesini büyütüyor. Söylenememiş sözlerin içte nasıl da büyüdüğünü; sürgünlerin geride neler bıraktıklarını gümbür gümbür yaşanan sevdaların sessiz sedasız bitişlerini; fakirliğin sefaletin çocukluğun ölümün buluşmalarını; asker postallarının sesinde beklemenin ve çaresizliğin halini; fotoğrafların nesnelerin ve suretlerin bir türlü unutturamadığı hatıraları anlatıyor. Ve bunu yaparken sesini hiç kaybetmiyor. Bu öyküler son derece müzikal bir dile sahip. Ritmini bulmuş asla yanlış bir notaya basmayan bir usta sanatçı titizliğiyle ince ince işlenmiş. Okurunun kulağından hiç dinmeyecek kendini yeniden ve yeniden büyütecek hikâyeler.
Ali Oktay Özbayrak