anlatılan her hikaye o hikayeyi anlatanın ya da o hikayeyi yazanın tahayyül edebildiği kadardır.
o kendi hayal gücünden kendi hayal dünyasından daha büyük ya da daha başka daha girift daha çapraşık ya da daha süslü daha korkunç daha inandırıcı daha edebi evet daha edebi bir şeyler söylemez...
bunlara keloğlan pamuk prenses sihirli lamba masalları ve kutsal kitaplar da dahildir. Bazen kitaplarını elimize aldığımız bu kimi hayalperestlerin yalnızca isimlerine bakarak müstehzi gülümseyerek biraz da bilgiççe dudaklarımızı bükeriz...
ve onları ancak çocuklarımıza okuruz.
kimilerinin müellifleri ise kayboldukları ya da bizim bilerek gömdüğümüz tarihin karanlık sayfaları arasında hayalperest bir masalcıdan çok giderek birer tanrı oluverirler... onlara ise ibadet ederiz...
ve bir türlü o anlatılanların anlatanların tahayyül güçleri ile sınırlı ve kendi hayalhanelerindeki hayal ürünleri kadar olabileceğini aklımıza getirmeden...
kabullenemeden.