Bilinç olmasaydı zaman olur muydu? Bu soruyu bir başka soruyla perçinlemek ya da içinden çıkılmaz hale dönüştürmek mümkün. Zaman insanın uydurduğu bir şey mi? Dünyaya fırlatılıp atılan başlangıca değilse bile gidişata müdahele etmek isteyen insanın... Palmen'e göre zaman hükmetmet onu kendine ait kılmak bütünlemek / parçalamak isteyen kanatılmış bir 'zaman'da yani günümüzde sınırda yaşanan bir aşk nasıl tarif edilebilir? Gizli ve hafif şehvani mi?.. Yıkıcı sakınılması ve aklanması gereken utanç verici bir şey mi?.. Ya da küçük bir sır mı?..
Palmen neredeyse insanlığın tarihi kadar eski ve çok çiğnenmiş iki kavramı 'aşk ve ölüm'ü konuşur gibi bilir de bilmezden gelir gibi anlatıyor. Onca 'yaşanmaşlık'a rağmen romande ne 'hakikat' sırıtıyor ne de yanılmasa zincirinin dişlileri 'tekrar'ın etrafında dönüyor. Daha ilk satırla içinize sızmayı başarıyor. Tutkuyu bağımlılığı mahremiyeti çıplaklığı aidiyeti ihaneti dostluğu birkaç cümle ile yığıveriyor önümüze. Öyle ki gündelik hayatta sık sık karşılaştığınız dokunduğunuz bildiğiniz şeylere farklı bir açıdan daha önce hiç düşünmediğiniz muhtemelen düşünmeyeceğiniz bir açıdan bakmanıza olanak tanıyor... Hayatı metne 'tıkma'dan ancak hayatın da hakkını vererek 'hakiki' kılıyor tüm karakterleri... İnanılır kılıyor... Öyle inanılır kılıyor ki roman bittiğinde sizden de bir şeyler eksiliyor...