Eylül gecesiydi. Eylül sonbaharı müjdeliyordu hep onun gelişini müjdeliyordu. İşte yağmurda ıslatmaya başlamıştı nereye gittiğimi bilmiyordum.
O günden sonra bir sürü keşkelerim oldu hayâtımda. Gözlerimi açtığımda görmek istemediğim keşkeler kulaklarımın işitmek istemediği keşkeler...
İnsanları izledim. Sessizce ağladım. Bir sigara yaktım. Kayıp bir rûhu teslim etmek gibiydi aldığım nefes içime çektiğim sigara dumanında. Gizlenmiş bir günâhı açığa çıkarmak gibiydi tenine işlemiş kimlikleri seyre dalmak.
"Hayat ancak izin verdiğin sürece güzel olabilir." Ne demekti bu şimdi?
Şanslıydım. Belki de tek sâhip olduğum şanstı bu garip tesâdüf. Tek bir şeyi çok iyi biliyorum yaralı yürekler birbirini bulur ve sarar.
Onun sevgisini ifâde ediş şekli ve beni arzularken kendisine bu denli hâkim olması da beni ona daha çok bağlıyordu.
Yeni bir sır yeni bir gizem ama aslâ pişmanlık değil. Bu iz sâdece benimdi. ilk kez hayâtın getirdiklerine isteğimle eşlik ettim ve avuçlarımı açtım. Kalbime götürdüm. Katılaşmış duraksamış duygularıma bir su gibi serptim adını gülüşünü sardım ve kendime sakladım kokusunu. İnanç koydum adını...