Şiiri salt estetik bir gereç olarak görmektense anlam öğesi vurucu bir güç olarak öne çıkan sanatsal bir ifade tarzı olarak görmeyi yeğlerim. Bir noktaya saplanıp kalmam birkaç ayrı çizgide yeni söyleyişi ses ve imge arayışları içinde bulurum kendimi. Dolayısıyla bu kitap içimi bulandıran (aslında hepimizin içini bulandıran) özgürlüksüzlükler eşitsizlikler ve adaletsizliklere karşı bir çare olabilecek edebî ve felsefi çalışmalarımdan arda kalan zamanlarda yazılmış "düzyazı şiirleri" olarak da okunabilir. Bu demek oluyor ki şiirlerim genellikle mutlak ya da saf bir şiir görüntüsünden uzaklaşmaktadır. Bu uzaklaşmanın anlamı şiirlerimin "şiirsel düzyazılar" olarak nitelendirilmesiyle sonuçlanamaz. Olsa olsa onların "düzyazısal şiirler" olarak görülmesine neden olabilir. Başka bir deyişle Charles Baudelaire'nin ya da Halit Ziya Uşaklıgil'in düzyazı şiirlerini çağrıştırdığını söyleyebilirim.
Şiirlerimde anlatmak istediğim konunun özünden kopmamak için zaman zaman ahengin önemini ikici plana ittiğim de olmuştur. Çünkü benim için şiire semantik (anlambilimsel) yaklaşım her şeyden önce gelmektedir. Zira devrimci felsefeye ve hayat pratiğine sahip bir şair için sözcüklerin ve imgeler ile bunların göndergeleri arasındaki bağlantı ve ayrıca düşünce ve anlam arasındaki karşılıklı bağlantı şiirin devrimci bir araç olarak öne çıkmasının koşuludur.
Kısacası bu kitapta (genellikle) şiire felsefe virüsü bulaştırmanın tek yolu olarak onu anlambilimsel düzeyde ele almaktan geçtiğine inandığım şiirlerimi topladım.