Coğrafi konumu ve tarihi gelişimi yanında içerisinde bir hazine gibi sakladığı önemli kültür varlıkları ile her zaman bir cazibe merkezi olan "şehirlerin kraliçesi" İstanbul tarih boyunca defalarca muhtelif güçlerce ele geçirilmek istenmiştir.
Türkler İranlılar Müslüman Araplar Ruslar ve Latinler stratejik önemi olan bu şehri alarak siyasi güçlerini bu vesile ile dünyaya kabul ettirmek bu şehrin güçlü surları önüne gelmişler ancak başarısız olmuşlardır. Müslüman devletler Hz. Peygamberin İstanbul'un feth edilmesi gerektiğini ve bir gün mutlaka feth edileceği müjdesini şehre yönelik teşebbüslerinin güç kaynağı olarak görmüşlerdir. Temsil ettiği değerler ile büyük bir devlet olma niyetini taşıyan Osmanlı Devleti de doğal olarak bu tarihi rekabete katılacaktı. Yıldırım Bayezid Musa Çelebi ve II. Murad'ın İstanbul üzerine uyguladıkları siyasi baskı bazen çok bunaltıcı olmuş ve fethin an meselesi olduğunu göstermiş ise de bu şehre sahip olmanın şimdiye kadar uygulanmamış yeni politika ve harp tekniklerini tespit ve icat etmekten geçtiği ortaya çıkmıştı.