Savaşın özünde mevcut olan şiddet ve kin duygusu ile düşmana saldırma istencinin uygarlığın gelişmesiyle birlikte ortadan kalkmadığı görülüyor. Bu kin duygusu ve şiddet eğilimi gelişmiş silah teknolojisiyle birleşince savaş kabul edilemez bir insanlık ayıbı haline geliyor. Son Irak savaşında da bu yaşandı. Peki çokça sözü edilen toplu imha silahlarını üreten insanın bununla yalnızca düşmana değil üzerinde yaşadığı yerküreye de zarar verdiği düşünülecek olursa onların üretmeye ve kullanmaya devam etmesi kendi intiharını hazırlamak demek olmaz mı? Eski savaşlarda düşman yalnızca bir kılıç boyu ötede iken şimdi dünyanın başka bir kıtasından gönderdiği sinyalle en öldürücü ve yıkıcı vuruşu gerçekleştirebiliyor. Öyleyse çağdaş savaşın sorumluluğunu üstlenmek kolay değil.
Siyasi düşünce kültür tarihine baktığımızda devletlerin ve insan topluluklarının birbirleriyle ilişkilerinde savaşın bir araç olarak devreye sokulmasını önlemeye yönelik idealist çalışmalar görürüz. Immanuel Kant'ın "sonsuz barış porjesi" bunların en önemlilerinden sayılır. Rousseau ise 19. yüzyılda Avrupa ile sınırlı bölgesel bir barış düzeninin oluşturulması için öneride bulunur. Thukydides ve daha birçok kişi genel anlamda savaşsız bir dünya için görüşler ortaya koyarken; Kutadgu Bilig'in yazarı Yusuf Has Hacip dünyada yönetenle yönetilen arasındaki ilişkinin bilgi ve anlayışla iyileştirilmesine yönelik yollar gösterir. Kut/Mutluluk veren bilgi hem hükümdara hem de insanlara gereklidir. Hükümdar yönetimi altındaki insanların kendine itaat etmelerini bekliyorsa onlara anlayışlı davranmak ve gereksinimlerini karşılamak durumundadır. Aynı zamanda bilgi de olmalıdır; bilginin sarayı akıldır akıl ise kimya gibidir (sabit ve dogmatik değil değişken ve değerlidir.)
Dileğimiz Goethe'nin doğada gözlemleyerek aşağıdaki dizelerde dile getirdiği dostluk ve barışın "mutluluk" veren bilgi temelinde insanlar ve devletler arasındaki ilişkileri de biçimlendirmesidir. Bunun hayalde kalmaya mahkum olmadığını anlamak için Avrupa'ya bakmak yeterlidir.