Cemre ileriye bakıyordu yürürken. Elmas ise geçmişine tutulmuş o kırık aynadan
seyrediyordu ileriyi. Böylece yürüyerek eve geldiler. Kafasındaki yaraları temizledikten ve
saç namına her şeyden kurtulduktan sonra evde ona kanı kanın rengini kandaki kadınsılığı hatırlatan ne varsa salonun ortasına topladı: kırmızı süzgeci kırmızı terliklerini kırmızı deri kordonlu kol saatini kırmızı kaplı defterleri kırmızı kalemleri geceleri ilk zamanlar korkmasın diye dayısının odasına taktığı kırmızı gece lambasını. Lambayla arasında bir husumet yoktu. Aksine ıssız gecelerde ışığıyla onu aydınlatmıştı. Lambayı sırf rengi yüzünden fırlatıp atmak vefasızlık gibi geldi. Ama sözlüğüne yeni kelimeler eklemek ve
eskilerini gözden geçirmek vakti gelmişti. Vücudunun ona yaptıklarından sonra vefa da
gözden geçirilecek kelimelerden biriydi.
Yıllar sonra en yakın arkadaşı atmaya kıyamadığı ama artık sararmış solmuş kırmızı bir
paltonun başında cenaze töreni düzenlerlerken 'Eşyalarla kurduğun bu ilişkiyi insanlarla da
kurabilmeni çok isterdim' diyecekti.