'Sözün bittiği yer 'de değilsek de sosyal medyanın artık hayatımızın bir parçası olması imkânıyla herkesin söyleyecek birçok sözü olduğu için sözün gücü ve etkisi her geçen gün daha bir azalmaktadır. İşte bu ve buna benzer başka nedenlerle sözün tesirsizliğinin tersine hâl iş ve eylem sürekli değerlenmekte önem kazanmaktadır.
"Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" (Saff 2 ve 3) ilâhî uyarısı da eyleme ebedî bir vurgu sayılmalıdır.
Dünyanın hiçbir dili anlama-anlatma öğrenme-öğretme bağlamında 'hâl dilinden daha etkili daha işlevsel olmamıştır olmayacaktır... Üstelik nebilerin velilerin ve bilgelerin de hayat tarzı terbiye yolu-yöntemi bu değil midir?
Aşağıdaki örnekte olduğu gibi bu kitapta 'EN SEVGİLİ(sas)'den günümüze değin 'hâl dili' ile konuşanların hayatlarından hâller edimler ve eylemler vardır...
Seyyid Ahmed Rıfâî; orta boylu nûr yüzlü buğday benizliydi. Saçları siyah sakalı seyrek alnı açık ve genişti. Gözlerine sürme çeker sürekli gülümserdi.
***
Beyaz gömlek giyer pirinç unundan ekmek yaptırıp yerdi. Misafirler için verdiği yemek hâricinde başka bir şey yemezdi. Yemeği soğutarak yer misafirsiz iftar etmezdi. Kendisine ait misafir konağı her gün dolup taşar günde iki öğün yemek çıkardı. Yolda her rastladığı kimseye çocuklara; hatta hayvanlara bile selâm verirdi. Hastaların sıhhatlerini sormak için uzak yollara gitmekten üşenmez onları ziyaretten zevk alırdı. İhtiyarlara âmâlara sıkıntıda olanlara yardımcı olurdu.
***
Alçak gönüllü olduğundan hiçbir mecliste başköşeye geçmez ve seccade üzerinde oturmazdı. Daima az konuşur ve "Sükûtla emrolundum" derdi...
******
Bir gün birisi gelip dua istedi. "Benim şimdi bir günlük nafakam var onun için duam kabul olmaz. Onu bitirdiğim zaman gel sana dua edeyim." buyurdu ve öyle yaptı.
***
Herkesin evinden kovduğu hastalıklı bir köpeği şehir dışına götürüp kimseye hissetirmeden tam kırk gün tedavisi ve hizmetiyle meşgul olması sebebiyle velilerin hemen hemen en alçak gönüllüsü olarak tanınmaktadır.
***
Ravza-i Mutahhara'da selam verdikten sonra binlerce hacının tanıklığıyla EFENDİMİZ (sas)'in kutlu ellerini Kabr-i Saadetlerinden dışarıya uzatmaları ve onları Ahmed Rufai hazretlerinin tarifsiz bir muhabbet ve hürmet ile öpüşü oldukça meşhur bir hadisedir...