Batı'da XVI. yüzyılda gelişen ve yoğunlaşan bilimsel araştırmalar sonucu dinler üzerinde de araştırmalar yapılmıştır. XVIII. yüzyıldan sonra artan arkeolojik araştırmaların sonucu antik eserler -yazılı yazısız kaynaklar- değerlendirilmeye başlanmış geçmişteki milletlerin tarihleri ve dinleri araştırılmış ve bu konuda yeni tezler ileri sürülmüştür. Dinin kaynağı ve başlangıcı ile ilgili kutsal kitapların bilgileri dışındaki yeni görüşler ve değerlendirmeler ileri sürülmüştür. Darwin'in Türlerin Menşei adlı eserinde ileri sürdüğü görüşler Batı'da materyalist ve pozitivist düşüncenin oluşmasına ve gelişmesine büyük katkı sunmuştur. Bu bakış açısı dinlerin daha çok pozitivist ve bilimsel bağlamda ele alınmasının ve değerlendirilmesinin yolunu açmıştır.
İlahî dinlerde tanrı fikrinde farklılıklar olsa da din Tanrı'ya atfedilmiştir. Dinin kaynağı Tanrı'dır ve O'nun tarafından gönderilmiş ilahî bir kanundur. İlahî dinlerin sonuncusu İslam'a göre insan din duygusu (fıtrat) ile yaratılmıştır. Din Allah'a aittir. İnsanın fıtratında var olan din kutsal olana saygı ona yönelme bağlanma ve onunla iletişimi esas alır. İnsanın yeryüzünde ki yaşamına anlam ve amaç katmış ve ona sorumluluk yükleyerek yaşamını ve dünyayı anlamlı kılmıştır. Din yüce ve kutsal bir değer ve insan yaşamı için en anlamlı bir kurum olduğuna göre kaynağı da aynı anlamda yüce ve kutsal olmalıdır.