''Her tanıyan bilir ama her bilen tanımayabilir.'' Biz bu ifadeyi Efendimiz (sas) karşısındaki durumumuz için de söyleyebiliriz. Bugün iki milyara yakın İslam ailesinin kaç ferdi gerçekten Peygamber Efendimiz'i hakkıyla tanıyor? Bunun hesabını yapmamız zor ama şunu iyi biliyoruz ki bu koca ailenin her ferdi onu (sas) bilmektir. O'nu (sas) bilenler çoğunlukta ama tanıyanların o çoğunlukta olduğunu ne yazik ki söyleyemiyoruz.
Hz. Peygamber'i (sas) bilenler O'nun (sas) ne zaman doğduğunu ne zaman vefat ettiğini savaşlarını çocuklarının isimlerini hanımlarını hicretini miracını ve daha onlarca şeyi biliyorlar. Çok gariptir bu bilinenlerin çoğunu belki daha fazlasını Mekke'de ona (sas) karşı çıkanlar da biliyorlardı. Herhalde Hz. Peygamber'in (sas) amcası Ebû Leheb bizden daha çok Peygamberin bu bilgilerine hatta doğumu ve çocukluğu devresinin nice hadiselerinin bilgisine sahip idi. Yine o gün Mekke'de nice isimler bu tarz bilgileri biliyorlardı. Ama onlar o yüce ruhu tanıyamadılar tanıyamadıkları içinde tam anlamı ile tabi olamadılar ve ona (sas) karşı oldular. İşte bundan dolayı diyoruz ki bilmek yalnız başına yeterli değil o bilginin marifete yani gerçek manada tanımaya dönüşüp bazı güzelliklerin hayatlara hâkim olmasına vesile olmalıdır.