"Günlerdir oturduğu o koltuktan kalkmayan uyumayan yemeyen Vedat arada bir "hım" ve "duvar" sözcükleri ağzından dökülüyor sonra yine sessizce oturuyormuş" diye tekrarladım içimden istemsiz... Hem duvar hem koltuk... Kendimi evimde oturduğum yeşil koltukta duvara yansıyan gölgeleri izlerken düşündüm. Yalnızlıkla geçen yıllar boyunca bana arkadaşlık eden gölgelerle az konuşmamıştım. Kimsesizliğimin yoldaşı üç metafor... Duvar koltuk ve gölgeler demek ki ona da yoldaşlık etmişlerdi. Bunları düşünürken sanırım konuşmanın bir kısmını kaçırdım. "Kriz" sözcüğüyle yeniden dikkat kesildim. "Kriz geçirdiği gün ise saatlerce "hım" "duvar" deyip durmuş. Ev arkadaşı ve ev arkadaşının kız arkadaşının söylediklerini duymuyormuş. Akşam dokuza doğru oturduğu koltuktan kalkmış. Duvarda bir şey görmüş gibi ağır ağır duvara doğru yürümüş ve kafasını duvara vurmaya başlamış. Önce aralıklarla vuruyormuş kafasını duvara zamanla hiç durmadan sert sert duvarı yıkmak ister gibi vurmuş. Can arkadaşının kendisine zarar vermesini engellemek için çok çabalamış ama bir şey yapamamış. Duvara yansıyan gölgelerle kavga eden Vedat üstünü başını parçalamış ağzı yüzü kanlar içinde tıpkı savaştan çıkmış gibiymiş. Can durumla baş edemeyince hemen ambulansı çağırmış.