Schumpeter kapitalizmi yargılayan hâkimlerin daha baştan idam fermanlarını ceplerinde taşıdığını belirtir. Milliyetçilik söz konusu olduğunda da aynı durum geçerlidir. Milliyetçilik türüne hedefine ve icraatlarına bakılmaksızın toptan bir bakışla faşizmle ırkçılıkla önyargı ve şiddetle ilişkilendirilir. Milliyetçiliğin bu şekilde tanımlanması ve değerlendirilmesi milliyetçileri ister istemez bir savunma pozisyonuna sokar. Buradaki ana problem milliyetçiliğin faşizmle ırkçılıkla olan sınırının çizil(e)memesi ve neyi içerdiği ve neyi dışarda bıraktığına dair bir tanımın ortaya konulmamasıdır.
Milliyetçiliğin sadece nasıl tanımlanacağı ya da tanımlanması gerektiği ile ilgili değil ömrüyle ilgili de hatalar yapılır çünkü milliyetçilik sanki moderniteyle birlikte yok olacak arkaik bir düşünce ve bağlılık biçimi olarak değerlendirilmiştir. Ancak beklentilerin tersine zaman zaman farklı ideolojilerle eklemlenip onlardan beslenerek ve onları da besleyerek sadece ülke siyasetlerini değil dünya siyasetini de etkilemiştir milliyetçilik. Bu yüzden çok boyutlu bir analizi hak etmektedir.
Bu Milliyetçilik çalışması da konu üzerinde yapılacak çok boyutlu analizlere katkı sunmak amacıyla atılmış bir adımdır.