..."İnsan sezinleme üzerine vardı. Hissetmeyi bilirler ve olabilecek ihtimalleri çok düşünürlerdi. Miray'ın içine düşen kuşkular da sezinlemekten geçiyordu. Bir şeyleri hissediyordu ama adını koyamıyordu. Düzen böyleydi kesinlik arz etmeden duyguların yaşanması gerektiğini vurguluyordu. Evrenin mukadderatını oluşturan şey kuşkulu çizgilerdi. Tüm düşünce yapılarına sirayet eden bu kuşku düzeyi lüzumluydu. Şu dünyaya lüzumsuz gelen tek bir toz zerresi yoktu. Her şey olması gerektiği gibiydi. Bir civcivin kabuğundan çıkar çıkmaz solucan bulma arayışına girmesi kadar her şeyin anlamlı yaratılışı vardı. Acılarında... Denizlerin de yaratılış amacı vardı ve bu da muhakkak okyanusa ulaşmak olmalıydı. Peki her deniz için aynı şey geçerli olabilir miydi?"
Evet! Bay Günce'yi yaratan Miray onunla yaşıyordu ve de yaşayacaktı. Bir kadının içsel hayatına hükmeden satırlar dolusu defter bağrında anıları acıları gözyaşlarını ve de kocaman bir umudu taşıyacaktı. Denizler umutla coştukça önünde hangi okyanus imkansız olabilirdi ki zaten? Miray içindeki Miray adına işte o denizlerde çırpınıyordu. İşte o denizler deniz "Miray'izm" adına hislerin mavisinde yolculuk yapıyordu. Yapacaktı. Yapacak...