Sermet Bey bir hafta sonra kalabalık ailesiyle köşke taşındı. Halis bir zevk ehliydi. Her gece çalgı çağanak yemek içmek keyif sefa gırla giderdi. Daima akrabalarından kadın erkek dört beş misafiri bulunurdu. Sermet Bey Türkiyeli'ydi. Fakat Avrupalıların "Gündüz cefa gece sefa" düsturunu kabul etmişti. Çocukları mektebe giderlerdi. Kızlarını büyük ticarethanelere kâtip diye yerleştirmişti. Karısı kız mekteplerinde piyano dersi verirdi. Evde çalışmayan yalnız yetmiş beşlik annesiydi. O da mutfağa hizmetçilere filan bakardı. Yemeği gece yarısına yakın yerler yemekten sonra hiç oturmazlar hemen yatarlardı. Aradan on beş gün geçmedi. Bir gece aşağı kattan bir çığlık koptu. Hizmetçi Artemisya avazı çıktığı kadar haykırarak yukarı koştu. Arkada çamların arasında beyaz bir şeyin gezindiğini haber verdi.
- Gözünüze öyle görünmüştür!
dedi.
Gören diğer hizmetçilere de kanmadılar. Çoluk çocuk hepsi arka odanın balkonuna çıktılar. Artemisya'nın parmağıyla gösterdiği beyaz hayaleti gördüler. Ağaçların altında duruyor sanki köşke bakıyordu. Sermet Bey gözlerini oğuşturdu:
- Vay anasını! dedi telkinin kuvvetine bak!
.......