Bir zamanlar bir oğlan çocuğu vardı. Yaklaşık on dört yaşındayken uzun boylu iri yapılı ve düz saçlıydı. Çok fazla işe yaramazdı ama daha çok uyumayı veya yemek yemeyi severdi ve en büyük zevki ise yaramazlık yapmaktı.
Bir pazar sabahıydı ve ebeveynleri kiliseye gitmeye hazırlanıyorlardı. Masanın kenarına gömlek kollarının ucu gelecek vaziyette oturmuş düşünüyordu anne ve babasının evden ayrılması nasılda işine gelirdi ve birkaç saat boyunca hoşuna giden şeyleri yapabilecekti. "Kimse bana yasak koymadan şimdi babamın tüfeğini alır ve atış yapabilirim" diye kendi kendine düşündü.
Fakat neredeyse baba sanki oğlunun düşüncelerini okuyormuş gibi daha kapı eşiğindeyken hemen döndü ve ona "Annen ve benimle birlikte madem kiliseye gitmek istemiyorsun" dedi "hiç olmazsa evde bulunan vaaz kitabını okumalısın. Bana bunun sözünü vermek ister misin?"
"Evet" diye cevapladı oğlan "Bunun sözünü verebilirim." Ama bu arada şüphesiz hoşuna gittiği sürece okuyacağını daha fazlasını yapmayacağını düşündü.
Oğlana sanki şimdiye kadar annesi hiç böyle hızlı hareket etmemiş gibi geldi. Bir anda o kitaplığın yanında bitiverdi Luther'in vaazlarının toplandığı kitabı çekti aldı o günün vaazının olduğu sayfayı açtı ve kitabı pencerenin yanındaki masaya koydu. Ayrıca evangelistlere ait İncil Kitabını açtı ve bunu da vaaz kitabının yanına bıraktı. En sonunda ise geçen yıl Vemmenhög'deki rahip evinde açık artırmada satın alınan ve babasından başka kimsenin oturmasına izin verilmeyen oturma koltuğunu masanın yanına getirdi.