Fransız Devrimi'nin ruhunu somut şeylerden ziyade sözcüklerle saptamak hiç de kolay değildir yine de onu bir kudret 1789 yazında paramparça olmuş bir rejimin enkazından yeni bir dünya inşa etme iradesi olarak resmedebiliriz. Bu kudret Fransız Devrimi esnasında her şeye sirayet etmişti. Yalnızca ona kendi tercihleri doğrultusunda yön vermeye çalışan eylemciler için değil aynı zamanda gündelik meşgalelerini sürdürmeye devam eden sıradan insanlar için de yaşamı bütünüyle dönüştürmüştü. 1789'da Fransızlar bütün bir toplumsal düzenin −sonradan geriye bakınca Eski Rejim diye adlandırılacak bir dünyanın− çöküşüyle ve yenisinin etrafını çepeçevre saran bir kaosun içinde bir düzen bulma zorunluluğuyla yüzleşmek mecburiyetinde kaldılar. Gerçekliği yok edilebilecek ve yeniden inşa edilebilecek bir şey olarak deneyimlediler; dahası iyilik kadar kötülüğü de barındıran hem bir ütopyayı ayakları üstüne kaldırabilecek hem de tiranlığa geri dönülmesine yol açabilecek sayısız ihtimalle yüzleştiler.