Sûfîlere göre dünya hayatında insanın en temel gayesi Allah'a vuslat çabasıdır. Bu hedefe ulaşabilmeyi düstur edinen sûfinin varlığı Allah'ın zâtında fenâ bulur. İnsanın benliği istek ve arzuları Allah'ın emir ve yasakları karşısında tamamen erir yok olur. Öyle bir hâl gelir ki Mevlana'nın "Balığa denizden başkası azaptır." dediği gibi Allah'tan gayrı geçirilen her ân sûfiye eziyet olur. Âşık kimsenin ma'şûkun ses ve suretinden başkasını duymak ve görmek istemediği gibi sûfî de tüm âzâ ve hücreleriyle Allah'ı anmak ve bu yolculuğuna devam etmek ister.
Sûfînin nazarında hayat Allah'a ulaştıran uzun bir sefer insan bu yola revân olan gönüllü bir nefer zât-ı ilâhi ise uğruna meşakkatlere göğüs gerilmesi gereken yegâne dilberdir. Sûfî için zât-ı ilâhiye duyulan aşk ve özlem bir cevher zikir ise bu yolculuktaki tek yaverdir. Söylenen her bir zikir sözcüğü paha biçilemez bir mücevher daima zikir ile meşgul olan bir kalbe sahip olmak ise elzem bir hünerdir. Bu yönüyle zikir; vuslat yolculuğundaki engellere karşı bir bariyer doğru güzergâhtan şaşmamak için bir rehber gaflet karanlıklarını aydınlatan bir fener nefis ve şeytanın oyunlarına karşı bir siper kişinin kendini savunması için bir hançer savaşta elde edilmiş büyük bir zafer gibidir. Ancak Allah'ın zikrine devam etmekle insan derin karanlıklardan ilahi nura doğru aşk ve şevk ile yol alabilecektir.
Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl u kâl imiş ancak
Fuzûlî