Unutmak unutabilmek büyük nimet! Hem unutmak olmasa bir insan nasıl yaşayabilirdi ki? Ya da nasıl insan kalabilirdi? Belki susarak. Belki de alışarak... Sonuçta her seçiş bir vazgeçiştir öyle değil mi? Önümüze konulan beş şık dışında bir seçeneğimizin olması fikri bile iyi hissettiriyor aslında. Yine de iyi ki unutmak denilen bir şey vardı! Öyle ki unutmaya alışıyor ve o alıştığımız her ne oluyorsa kabulleniyor böylelikle normalleşmesi kendiliğinden oluveriyordu. Nitekim İnsanoğlu üç güne cehenneme de alışır der bir Orta Asya atasözü. Şöyle bir düşününce eklemeden edemedim: Yaşantımızı bilincimizin aksine alışkanlıklarımız yönetiyor ve insan en çok da alıştığı "şey"e dönüşüyor.
Kitabı okuduğunuz andan sonra niçin bu kavramların üstünde durduğum noktasında bana hak vereceğinizi düşünüyorum. Ya da bir seçenek de siz eklersiniz ve ön yargılarınızı sorgulatacak satırlarla vakit geçirirken gerçeğin gözle görülemeyeceğini anımsarsınız.
Sayın Türkyurdu kendine pek yüksek bir vazife edinerek bu kitabıyla birlikte bizleri karga rüyalarımızdan bülbül sesleriyle uyanmamızı sağlamak istiyor. Evet bu sabahların bir anlamı olmalı.
Düşler Gezgini rotasını Turuncu Radyo'nun frekansına ayarladı ve kelimelerle Bulutların Dansı'na eşlik ederek bu kez bir romanla çıktı karşınıza. Şairane bir yaklaşımla kaleme alınmış bu kitap size gerçekliğiyle insanın öz duygusunu hissettireceği gibi soyutluğuyla da söz haznenizi zenginleştirecek.