Giyme sırası dört cepli hırkaya gelince yüzüm gülerdi. Yüreğimde o derece sevinç ortaya çıkardı ki hemen
ellerimle hırkanın göğsüme gelen iki yakasını okşamaya ve "Oh...Oh...!" diye diye odanın içinde hoplar zıplar
dönüp dolaşmaya başlayıverirdim.
İne ine Taş Mektebin hizasına kadar geldim. Bir iki adım daha atarak eve gitmek için Çelebi Sokağı'na saptım.
Birdenbire karşıma kuyruğu kesik bir köpek çıktı. Havlayarak üzerime saldırdı. Beni mektebin duvarına
sıkıştırdı. Göğsüme doğru pençelerini atmaya kalkıştı. Bense ağlayıp haykırmaya başladım. Bir taraftan da
kendimi kurtarmaya çalışıyordum. Şaşırmıştım. Kimden yardım isteyebilirdim?! Sokakta köpekle benden
başka kimse yok. Caddeden de geçen bulunmuyor! Besbelli feryadım duyulmuş. Mektebin karşısındaki
konağın alt katında bir pencereden iri bıyıklı bir ağa başı göründü. Bir ya da iki kere "hoşt..." diye bağırdı.
Köpek benimle uğraşmaya devam ediyordu. Nasıl olduysa bir ara önünden savuşarak kaçmaya kalkıştım.
Arkamdan yetişti. Omuzlarıma doğru sıçradığını hissettim. Feryadımı artırdım.
Bu halimi pencereden seyretmekte olan ağa lütfederek bir kere daha "hoşt..." diye bağırdı. Hayvanın pençeleri
sırtımdan sıyrılarak indi. Korkumdan dönüp arkama bakamıyordum. Sesim de kesilmişti. Hem ağlıyor hem de
koşuyordum.