Karantina Adası'nda başlayan olağanüstü karşılaşmalar karantina zamanlarında ifşa oluyor. DELİRİUM bir hatırlayış ve yüzleşme hikayesi... Geçmişimizle olduğu kadar kolektif hafızayla da tanışmamızın öyküsü.
Bu bir ölülerle konuşma kitabı!
Bin sekiz yüzlerin sonlarında salgın hastalık teşhisiyle Urla Karantina Adası'nda alıkonulan bazı insanlar öldükleri halde adada tutsak kalıyorlar. Suçluluk duyguları ve kefaret ödeme arzuları bu ruhları adaya tutsak ederken onları ölümle yaşam arasında bırakıyor. Kendini birdenbire o zamanlarda bulan doktor Rüya Sezer adada sıkışıp kalmış bu insanlarla iki gün geçiriyor. Salgınlar nedeniyle karantinaya alınan hastaların dile gelişiyle bunlara tanıklık eden bir hekimin hezeyan mı gerçek mi olduğunu bilemediğimiz anlatımlarıyla devam ediyor hikayemiz. Filozof Anaksagoras şair Yorgo Seferis ve Türkan Saylan Hoca'yla karşılaşmalarda olup bitenlere kozmik bir gözden bakabilmeyi kolaylaştırıyor.
Romanın kahramanı Doktor Rüya Sezer gibi görünse de aslında her bölümde farklı bir hikâye ve o hikâyenin kendi kahramanları var. Modern tıp ve psikiyatri kefaret ve bağışlanma talebi suçluluk duygusu ve yas karakterlerin ve olay örgüsünün atmosferini oluşturuyor. DELİRİUM kayıplarımız hakkında; Akıl kaybı sevdiğinin kaybı uzuv kaybı masumiyetin kaybı... İnsanın kendini olduğu gibi kabul etmeye ve kabul edildiğini görmeye duyduğu ihtiyacın dile gelişi... Öte dünya var mı yok mu bunlarla ilgilenmiyor DELİRİUM bu dünyaya saçılmış parçalarımızı toplayıp gidebilmenin peşinde daha çok... Zira kalan parçanın yarattığı tutsaklık sevdiklerimizin kalbinden geçerek son bulacak gibi görünüyor.
DELİRİUMkendi gölgemizle tanışmaya hevesli olmadığımız zamanlarda bize ilham verecek güçte bir metin. "Burada benim de böyle bir yaram varmış meğer" diyebilmek için yüreklendiriyor okurunu.Hikayesi dile gelenin acısı hafifliyor okuyan ve yazan nefesiyle yoldaş oluyor birbirine...