Derler ki; "Cümlenin orta yerinden başlamak gibidir roman. Öznesi son cümlenin son kelimesidir." Bir üçlemenin ilk ayağı olan bu kitapta ise son kelime bir virgüldür aslında. Tıpkı karakterlerinde olduğu gibi akıbetini yazara teslim etmez. Yahut yazarın kendi deyimiyle özgün bir üsluptan öteye geçilmesine izin vermez. Bu haliyle sadece okunuyor olmakla yetinmez fısıldar da; "Kendi hayatına dair kurguların ne kadar gerçekse buradaki gerçek de o denli kurgusal" deyiverir okura. Bu vesileyle okur yazarın bulunmasını istediğinden de fazlasını bulur. Varoluşun girdabına düşmeye gönüllü herkese açık bir kapı sunar. Tek fark bizlere bizi anlatırken büyülü aleme şöyle bir uğrar. Şayet bu tarif çok büyük bir günah sayılmayacaksa"Varoluşçu mistisizm" akımının öncüsü olmaya aday bu kitapta yalnızca aranılan bulunmaz; bulduğunu tekrar tekrar aramaya teşvik edilir okur. Doğum sancısı çekercesine değişim sancısı çeken bir ulusun her an etrafımızda göremeyeceğimiz karakterlere indirgenerek anlatılması bu keşfin özünü oluşturur. Öyleyse ne mutlu keşfe niyet edenlere!