Eğitim "Ülke çocuklarının birlikte ve eşit olarak almak
zorunda oldukları bilim ve kültürdür." Mustafa Kemal
Atatürk 1 Mart 1923 gibi çok erken bir tarihte "eğitimden
beklentilerini" işte böyle tarif etmiştir. Bundan bir yıl
sonra da şunları söyler: "Korkuya dayalı ahlâk bir erdem
olmadıktan başka güvenilir de değildir."
Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu kadroları
yüzyılların biriktirdiği toplumsal eşitsizliklerle geri
kalmışlıkla ve bağnazlıkla mücadeleye giriştiklerinde
ellerindeki en güçlü silahın akılcı ve bilimsel düşünce
olduğunu düşünüyorlardı. Bunun içindir ki henüz
Kurtuluş savaşı sürerken yurt dışına genç eğitimciler
gönderdiler; dogmalardan arınmış çağdaş bilimsel
yaşamı karşılayan bir eğitim modeli kurabilmek için
gecelerini gündüzlerine kattılar. İşte Köy Enstitüleri
uzun yıllar süren arayışların devrimlere olan bağlılığın
ve bitmek tükenmek bilmez mücadele azminin bir
sonucudur. Bilinçli üretken aydın ve uygar insanlar
yetiştirme amacı enstitüleri özgün ve diğer
örneklerden farklı kılan en belirgin özelliğiydi. Köy
Enstitülerinin vizyonu toplumu kendi içinden
canlandırmak misyonu üretimin nicelik ve niteliğini
artırmaktı. Bu hedeften şaşmadan çalışmalar on yıl
daha sürdürülseydi bir adım ötesi "Çağdaş bir Türkiye"
idi.
Küçükkayıkcı dünyada daha önce uygulanmamış bir
yerlerden örnek alınmamış özgün eğitim modeli olan
Köy Enstitüleri'ni Türk Eğitim Devrimcilerinin
yaşamöyküleri eşliğinde anılara belgelere ve
tanıklıklara dayanarak akıcı ve sürükleyici bir üslupla
anlatıyor.