Recaîzade Mahmut Ekrem'in "Bütün Eserleri"nin dördüncü cildi onun piyeslerini içeriyor. Edebî hayatında şiirin ardından en çok eser verdiği tür tiyatro olan Recaîzade Ekrem'in dört piyesi vardır. Bunlar Afife Anjelik (1870) Atala (1873) Vuslat (1874) ve Çok Bilen Çok Yanılır (1916) adlarını taşıyor. Afife Anjelik'in yayım tarihi Recaîzade Ekrem'in edebî faaliyete tiyatro ile başladığını göstermektedir. Dolayısıyla kronolojik bakımdan şiirden daha önce olsa da onun kurmaca külliyatındaki niceliksel öncelik şiire aittir. Üstelik o birkaç yıl içinde yazıp yayımladığı oyunlarının ardından yönünü şiire çevirecek ve o türdeki eserleriyle ün kazanacaktır. Hazırladığımız külliyatın düzenlemesini yaparken tiyatroyu bu gerekçeyle dördüncü cilde bırakmayı tercih ettik.
Recaîzade Ekrem'in piyeslerini kaynakları açısından iki gruba ayırmak mümkündür. İlk iki oyunu batılı; son ikisi ise yerli özellikler taşır. Belki ikinci grubu da kendi içinde ayırabiliriz; çünkü Vuslat bütünüyle İstanbul merkezliyken Çok Bilen Çok Yanılır daha doğudan ortadoğu coğrafyasında temel bulmuş Binbir Gündüz Hikâyeleri'nden güçlü esintiler taşımaktadır. Bu ayrıştırmadan Recaîzade Ekrem'in tiyatro türündeki eserlerinde yabancı/ batı kökenli bir beslenmeden yerli/ doğulu bir temele yöneldiğini belirtmek mümkündür. Yerele dönüş tiyatrolarının diline de yansımıştır. Yazar birkaç yıl içinde art arda kaleme aldığı bu oyunlarda giderek sadeleşen ve hatta halk ağzına yakınlaşan bir dil kullanmıştır. Bu noktada aykırı bir durumun varlığı dikkat çekiyor. Piyes yazarı Ekrem batılı metinlerden doğulu kaynaklara dönerken; şair Ekrem ise yerli doğulu bir noktadan batılı bir estetik/ poetik anlayışa ulaşmıştır. Piyes yazarı Recaîzade Ekrem 1870 yılında ilk oyununu tamamen yabancı bir kurmaca ortamda örerken aynı sırada yazdığı şiirleri sadece bir yıl sonra Nağme-i Seher adlı ilk kitabında tam bir Divan şairi edasıyla "tedvin" edecektir.
Recîzade Ekrem'in piyesleri içinde benim de bulunduğum bir ekip tarafından hazırlanan ve sadece kurmaca eserlerle sınırlı kalan ilk külliyatın içinde de yer bularak yayımlanmıştı (Bütün Eserleri C.1 haz. İsmail Parlatır Nurullah Çetin Hakan Sazyek MEB Yayınları İstanbul 1997). Yeni külliyatı hazırlarken bizzat özgün metinleri temel aldığımızı belirtmek isteriz. Bu bağlamda ilk külliyatla da karşılaştırma yaparak kimi eksiklikleri ve birkaç yanlış okumayı da giderme imkânı bulduk.
Recaîzade Ekrem'in şiir kitaplarındaki görsellik titizliğini oyunlarında bulmak güç. Bunda onların basıldığı onyılın teknik imkânlarının büyük rolü olsa gerek. Dolayısıyla bir sonraki onyılda biraz daha yetkinleşen basım gereçlerinin söz gelimi Zemzemelere nasıl yansıdığını biliyoruz. Oysa piyesleri sıradan bir mizanpajla ve değişik sayfa düzeniyle basılmış. Biz de onların ilk basımlarındaki özgün biçim özelliklerini koruduk. Bir başka deyişle oyunlar arasında sayfa düzeni bakımından farklılık olması özgün metinlerin sayfa düzenine sadık kalma tutumumuzdan kaynaklanmaktadır. Ancak metinlerdeki imlâ işaretleri üzerinde az da olsa tasarrufta bulunmak zorunda kaldık.
Recaîzade Mahmut Ekrem külliyatının bu cildini bir önceki ciltten yaklaşık bir yıl sonra çıkarabiliyor olmamız -bilinen ve bilinmeyen koşullar altında- mutluluk verici. İzleyen ciltte Üstad'ın hikâyeleri ve romanı; altıncı ciltte çevirileri makaleleri ve mektupları yer alacak. Külliyatın son cildi Talim-i Edebiyat'ı barındıracak. Hayatın da bu plânımızı destekleyeceğini ümit ediyoruz.