Yazar sosyalizm kuramını ve örneğini merkeze koyarak Afrika sürecine bakmaktadır. Sosyalizm pek çok soruna olduğu gibi ulusal sorunun da çözümüne ışık tutmuştur. Sosyalizm ulusal sorunu çözüme kavuşturmakla kapitalizme göre daha üstündür. Kapitalist ülkelerin bilimi halklara yapıcı bir ilke sunabilmekten yol göstermekten uzaktır. Kapitalizm ulusal çelişkileri insanlığı son derece masraflı ve kanlı savaşlara sürüklemektedir.
Yazar millet-ulus kavramları üzerinde de durur. Ulusla milliyet arasındaki fark nedir? Bir milliyetin ulus haline gelmesi için gerekli olan nedir? gibi soruları sorar. Ayrıca Kongo örneği üzerinde durur. 19.yy.dan itibaren. Kongo'daki Belçika yerleşiminden bahseder. Il. Dünya Savaşı yıllarında bütün Afrika'da olduğu gibi Kongo'da da halkın özgürlük için mücadeleleri devam etmiştir. 1959 yılında büyük bir ayaklanma gerçekleştiyse de bastırılmıştır. 1960'ta başarı devrimcilerin olacaktır.
Yazarın üzerinde durduğu örneklerden biri de Angola'dır. Portekiz karşıtı hareketler burada genel bir ayaklanmaya dönüştü. 1966-1967-1968-1969'da BM Afrika halklarının bağımsızlık savaşlarında haklı olduğunu ve dökülen kanlardan Portekiz Devleti'nin sorumlu olduğunu belirtmişti.
Yazar yine yerlilerin siyahilerin ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmeleri ve bu konuda verdikleri savaştan bahsetmektedir. Yaşam koşullarının düzeltilmesi yönündeki protestolarını değerlendirmektedir. Şiddet ve baskı ırkçı rejimin uyguladığı en büyük özelliktir. Bu konuda da Güney Afrika Cumhuriyeti örneği ön plana çıkmaktadır.
Emperyalistler halkları bölen milliyetçiliğe halkları ilerleme yolundan caydırma konusunda en güvenilir araç gözüyle bakmaktadırlar. Yazara göre ulusal devlet bugün de toplumsal ilerlemenin itici güçlerindendir. Bu ulusal devletler ise bağnaz milliyetçi bir temel üzerinde kurulmamalıdır. Kapitalist olmayan bir gelişme yolunun izlenmesi ilerlemenin ve ulusal sorunun çözümüne de bir ölçüde katkıda bulunmaktadır.