Cavit Zeynallı kalemindeki doğallık ve içtenliği tüm öykülerine yansıtan güçlü betimlemeleriyle karakterleri ve manzaraları gözünüzün önünde canlandıran yetenekli bir yazar.
Zeynallı'nın öykülerinde Azerbaycan'daki yaşam tarzı ve kişi profillerinin Anadolu'yla ne kadar benzerlik gösterdiğine; endişelerin sevinçlerin hüzünlerin ve en önemlisi Türk kültürünün coğrafya ayrımına rağmen ne çok benzeştiğine tanık olacaksınız.
Ağacı iri gövdeli çalı çırpısı yaşam sevdalı ırmak; akıp gidiyor kıvrılıp uzanıyor sonbahar sisinde kaybolup görünen obalara. Irmak yatağına sığınan köy ufak mini minnacık. Köyün aşağısında ev; çatısı sarkık boyu alçak gözü korkak. Evde sadece dört kişi: bir adam bir kadın; iki çocuk - biri oğlan biri kız-.
Ben o adamdan o kadından o köpek yavruları gibi sevimli çocuklardan bahsetmek istiyorum.
İbrahim hoca eve düşünceli gelmişti. Kaygılıydı. Sanki gürültü patırtıyla içeri girip Murat'ı kızdıran Meryem'in örgülerini çekiştiren her zamanki o adam ırmağın ötesinde kalmıştı. Sonbahar balçığına batan ayakkabıları da bizim köy öğretmeninin kederine ortak; dikkatle baksan bir çift ezik pabuç basamağın önünde baş başa verip dertleniyor.