Osmanlı Devleti altı yüzyılı aşkın bir süre hüküm sürdü. Başlangıçta toprak düzeninin yaklaşık olarak eşit ölçekte olması toprakta şahıs mülkiyetinin bulunmaması üretimin değişim değeri için değil de daha çok kullanım değeri üzerinden sürmesi Osmanlı'nın iyi yanları olarak ortaya çıktı. Ancak yönetim sisteminde böyle iyi yanlarının olması elbette üreten insanların sömürülmediği anlamına gelmiyordu Osmanlı'da da üretenler sömürülüyordu.
Yükselme dönemiyle birlikte toprakta daha önce olmayan kişisel mülkiyet oluşmaya başladı. Özel mülk sahiplerinin köylüyü sömürmesiyle toprakları her geçen gün büyüdü reayanın ise toprağı küçüldü bazı reaya topraksız bile kaldı.
Osmanlı son zamanlarda tarımı hatırlayıp bazı atılımlarda bulunmaya kalkıştı. Üreticisine kredi olanakları yaratmaya çalıştı. Yabancı şirketlere karşı kooperatif örgütlülüğü ile karşı durmaya çabaladı ancak atı alan Üsküdar'ı geçmişti...
Bu kitap bir tarih araştırması değil. Osmanlı'ya biraz sosyal biraz politik nazar atan bir çalışma. Düne bakarak bugünü anlama çabası da denilebilir. Zira bugün yaşadıklarımız ve bize yaşatılanlar geçmişimizin izini taşımakta ve adeta onu tekrar etmektedir.
Dün var olan sömüren zalimler bugün de var. George Santayana'nın da dediği gibi; "Geçmişi hatırlamayanlar onu bir kere daha yaşamak zorunda kalırlar." Bu çalışma geçmişi hatırlatarak gelecekte sömüren zalimlerin olmayacağı bir dünyanın umuduyla okuyucuları tarihin tekerrürüne karşı uyarmaktadır.