Dünya dâru'l-ameldir âhiret ise dâru'l cezâdır. Dünyada insan ekecektir âhirete gittiğinde de dünyada ektiklerini biçecektir. Yani iyilik güzellik ekmişse iyilik ve güzellik; kötülük ve çirkinlik ekmişse kötülük ve çirkinlik biçecektir. Nasıl dünyada arpa ekerek buğday biçilemiyorsa bunun gibi dünyada kötülük ekerek âhirette iyilik biçilemeyecektir. İnsanın dünya hayatından âhireti için ektiği şeyler âzâ ve organlarının amelleridir. İnsan îman ederek Allah azze ve celle'nin emir ve yasaklarına riayet etmeye başlayınca onun her bir ameline karşılık yaptığı ameli ihlâsla yapması kaydıyla Allah azze ve celle hem onu ondan kabul buyuracaktır hem de o amele karşılık en az on katı ecir ve sevap lutfedecektir. İnsan ihlâs ve samimiyette doruğa çıktıkça onun yaptığı her amelin ecir ve sevabı da Allah katında artacaktır. Hatta ki muhlis dostlarına Allah azze ve celle her bir iyiliklerinin karşılığını yedi yüz binden bigayrı hesaba kadar artıracaktır. Bu Allah için hiç zor ve müşkil değildir çünkü o hem kullarına vermek için bahane aramaktadır hem de dilediğine dilediği kadar verebilme kudretine sâhip olan tek zâttır. Hayat sermayesi tedavülde kaldıkça insanın dâru'l ceza yani âhiret için ekim yapma fırsatı ve şansı vardır.
İşte bu gerçek göz önünde tutularak Kur'ân ve Hadis-i şeriflerdeki Cennet ve Cehennem beyanları okunmalıdır. Kur'ân-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde cennet ve cehennem hakkında beyan edilen şeylerden maksat oraların coğrafyasını ve manzaralarını beyan etmek değildir aksine kulların kalbinde cehennem ve oradaki azap ve musibetlerin korkusunu cennet ve oradaki nimetlere karşı da şevk ve rağbet meydana getirmektir. Tâ ki kul kendisini cehenneme sürükleyecek amellerden vazgeçsin. Bunun gibi kendisini cennete taşıyacak ameller işlemeye âmâde olabilsin.