"Bazı insanlar susar. Söylemedikleri bütün o nefessiz kendine yasaklı kelimeler içlerinde yalnız onların bildiği bir boşlukta asılı kalır. Ne etsen çıkmaz. Bazen o sözler öyle birikir eskir hatta taşlaşır ki artık anlatılamaz. Susan her insan içinde kimsenin bilmediği ölü kelimelerden sessiz bir mezarlık taşır" diyen Günhan Kuşkanat Hiçkimse'nin Anısı'na dönüyor orada suskun kalanları anlatıyor... Lucien'i ve onun delicesine âşık olduğu mavi gözlü kızı...
Aşk elde edemediğimiz bir sevincin varlığından çok daimi ıstırabı değil midir? Aşk imkânsızlıklarla büyümez mi? Aşk mutlulukla sıkı sıkıya kuşatılmışsa ve endişeler korkular umutlar bekleyişler kararsızlıklar birer birer diz çökmüş hepsi çözülmüş bütün bilinmezlik burçları düşmüşse artık aşk mıdır? Geriye bilinecek şey kalmamışsa artık sonuna kadar gidilmiş olan şey bitmez mi? Aşk kavuşmakla elde edilen şeyden daima daha fazlasını istemez mi? Mutluluk aşkta var olmaması gereken bir durum değil midir? Yani aşk yakalanmazlığın ıstırabıyla aşk değil midir yakalanırsa ölmez mi? Evet işte belki bütün bunlar yüzünden Lucien anlıyordu ki insan yaşadıklarında nasıl tek başınaysa yalnızlık nasıl paylaşılamazsa belki aşk da paylaşılmaz belki mutlak bir yalnızlıkta tek başına yaşanırdı. Ah Lucien...