Şöyle bir bakıp çoğu zaman görüyorum ki dünya da;
Ahlaksızlığın adı olmuş ahlak.
Saygısızlığın adı olmuş saygı vicdansızlığın adı olmuş vicdan.
Haksızlığın adı olmuş hak ve de adaletsizliğin adı olmuş adalet.
Hal böyleyken sanki bitmiş tükenmiş gibi dünyada huzur.
İnsanlık kırıntılarına dahi sanki nadiren rastlanır olmuş...
Tüm o gerçek samimiyeti gerçek sevgiyi gerçek dostluğu gerçek bağlılığı
Gerçek yakınlığı ve gerçek yardımseverliği
Sanki hepten geçmiş yılların ta dibine gömmüş ve orada unutmuş gibiyiz.
Varoluş amacımızı ve nerden gelip nereye gittiğimizi kimimiz bilerek kimimiz ise bilmeyerek çoktan unutmuş gibiyiz. Bununla birlikte dünya kaynaklarını öyle bir kullanış kullanıyoruz ki başkalarının da onlarda hakkı olduğunu unutarak veya göz ardı ederek sadece benim der gibi.
Hırs bürüdü gözlerimizi kin bürüdü nefret bürüdü benden değilsen veya benim gibi düşünmüyorsan düşmanımsın anlayışıyla hareket eder olduk. Oysa sadece ben değil biz demek ne kadar güzel olurdu. Adeta bulaşıcı bir hastalık gibi bulaştı bizlere. Kolay kolay da geçiremiyoruz bu hastalığı. Söküp atamıyoruz kendimizden.
Ve zaman öyle bir zaman olmuş ki yaşamak en doğal hakkımızken. Bu hakkı Kendini güçlü ve buna bağlı olarak haklı gören bir avuç diyebileceğimiz aciz ve de garip insanların bizlere lütfuymuş gibi sunmaları ve kararlarını o şekilde almaları nede çok garip.