Modern zamanlarda İslâm dünyasının tefekkür hayatının donuklaşmasının dıştan ve içten kaynaklı olmak üzere iki sebebi bulunmaktadır. Bu asrın Müslümanları münhasıran dış sebebler üzerinde durarak âdetâ bu durumu bir bahane olarak kullanmayı tercih ederler. Bizce bu durum sorunun teşhis ve tedavisinin önündeki en mühim engellerden birisidir. Oysaki iç sebebler hepsinden daha mühimdir. Avrupa Rönesans'ını antik filozoflarını yeniden yorumlayarak gerçekleştirmiştir. İslâm dünyasında ise "Gelenek"in büyük ustalarının getirdiği açılımların modern Müslümanlar tarafından önce "anlaşılmaz" sonra da "kabul edilemez" hâle getirilmesi ciddi bir açmazdır. Misal olarak İslâm tefekkür dünyasını kendinden evvel ve kendinden sonra olmak üzere âdetâ iki döneme ayırmış ve fikirleriyle tarihte pek çok İslâm medeniyetinin oluşmasında büyük rol oynamış olan Büyük Usta Muhyiddin İbn Arabî'nin fikirleri ve eserlerinin son asırda unutulmuş ve hatta baskılanmış olmasını gösterebiliriz. Onun fikirleri ile yetişmiş Dâvûd-ı Kayserî Molla Fenârî Taşköprîzâde vb. gibi din adamlarının şekillendirdiği Osmanlı İslâm düşüncesinin aynı topraklarda yetişen bugünün din görevlisine "anlaşılmaz" ve "kabul edilemez" gelmesi düşündürücüdür.
Fakat çok şükür bu fetret döneminin ardından artık İslâm dünyası kaybettiği bu "Gelenek"i keşfetme yoluna çıkmıştır. Bu çalışmaların başında büyük bilge İbn Arabî'nin irfanını keşfetme yolunda onun kaleme aldığı eserleri tesbit etme ve neşretme faaliyetleri gelmektedir. İşte Hazret'in 300'e yakın eseri içerisinden bir tanesi de şu ân elinizde tuttuğunuz "İlâhî Fetihlerde Medîne Doğuşları" diye tercüme edebileceğimiz el-Muşrıkātü'l-Medeniyye fi'l-fütûhâti'l-İlâhiyye isimli eseridir. Bu eserin günümüze ulaşabilen 7 nüshasının altısının Türkiye kütüphanelerinde yer alması İbn Arabî mirasının bu topraklarda ne kadar benimsenmiş olduğunun bir diğer delili olsa gerektir.
Mahmud Erol Kılıç