"İstanbul'un Sırlarla Dolu Mekanları Hergün Gelip Geçtiğimiz yerlerin bilinmeyen Öyküleri Bu Eserde Bizleri Masalsı bir yolculuğa çıkarıyor.."
EFSANELERE GÖRE İSTANBUL'UN KURULUŞU
"Bu şehr-i Sitambul ki bi mişl-u behadır Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır."
Şair Nedim
Yeryüzünde bu kadar çok ada ve sana sahip kent çok ender bulunur. Her ulus İstanbul'u başka bir adla andı. Ayrıca fetihten önceki adları başkaydı fetihten sonrakiler başka... Tarih sahnesine Byzas Buzis Byse Bysante gibi adlarla çıktı. Roma dönemine kadar da en çok Byzantion olarak anıldı. Romalılar Antoneia Anthuşa Deutera Rome dediler. Sonra uzun bir dönem boyunca Konstantinopolis olarak kaldı. Kuzeylilerin verdikleri adların bir kısmı kentin gücünü vurguluyordu: Tsarigrad (Slav kaynaklarında imparator kenti) ve Miklegard (Vikinglerde İmparator Mikhael'ın kenti) gibi. Ruslar Tekfuriye ve Zavegorod Macarlar Vizenduvar Polonyalılar Kanatorya Çekler Aylana İsveçliler Herakliyan Hollandalılar İstefanya Franklar Agrandone Portekizliler Kostiye Araplar Konstantiniyye Acemler Kayser Hintliler Taht-ı Rum Moğollar Çakdüryan demişlerdi bir zamanlar Osmanlı'nın "Asitane"sine.
Öte yandan İstanbul'a yakıştırılan sanlar da en az kendisi kadar görkemliydi: Asitane-i Saadet (Sultan Sarayı) Dar-ül Hilafe (Halife'nin evi) Darü's Saltana (Saltanatın evi) Dergah-ı Selatin (Sultanlar kapısı)... Ve sonunda bizim kentimiz İstanbul. Bilinen tarihi 2600 yıldan daha eskilere uzanan bu yaşlı ama muhteşem kent zamanın akışı içinde büyük uygarlıkların yıkılışlarım da gördü yenilerinin nasıl kurulduklarına da... İmparatorlukların bu herkesi kıskandıran görkemli başkentinin köşe bucağı birbiriyle ilgisi olmayan kültürlerin mirasıyla süslendi. Ve sonuçta tüm üslup ve kültürler iç içe geçerek birbirini özümseyerek İstanbul'un anıtsal tarihini oluşturdu.