Daha çok küçük yaşımda "İsrafil" adlı meleğin varlığını öğrendiğimde şöyle dedim kendi kendime; Ben İsrafil'in sesini mutlaka duymalıyım.
"Bu gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur."
- Marcus Tullius Cicero (m.ö 106-43)
2009 senesinin sonunda İstanbul'u terk edip Giresun'a yerleştim ve köy hayatı yaşamaya başladım. Hiçbir şeyim yoktu ve tek sahip olmak istediğim şey bir köpekti. Bir ay içersinde bir tane Sibirya kurdu yavrusu buldum ve henüz bir aylıktı. Sahibi iki yüz lira istedi fakat benim sadece yüz liram vardı. Vermiyordu... Dedim "alana kadar gitmem". Aldım. Dişiydi ve adını Maya koydum. Ona bir kulübe yaptım fakat çok ağladığı için içinde hiç bırakamadım. Bazen çok kızdırıyordu beni. Hiç sözümü dinletemedim ve hiçbir zaman da peşimden ayrılmadı. Ne dersem tersini yapıyordu. Konuşuyorduk dertleşiyorduk oynuyorduk ve kavga bile ediyorduk. Çok korkaktı; ne zaman korksa bacaklarımın arasına girip oradan havlıyordu. Masmavi gözleri vardı...
2012 senesinde köydeki eve işten yorgun ve sinirli geldim. Heves edip tavuk beslemeye de başlamıştım. Fakat Maya yüzünden salamıyordum. Tavuk kovalamaya bayılıyordu. Mayayı da hiç bağlanmaya alıştırmamıştım. Eski eşim bana; "Bağla şu köpeğini tavukları salacağım" diyerek söylendi. Zaten sinirliydim. Çok kızdım Maya'ya ve hem içimden hem de sesli olarak söylene söylene bağladım. Yarım saat sonra önce felç oldu ve gözlerime "Oldu mu istediğin" der gibi baktı. Hiç unutmam o son bakışını. Kollarımda can verdi. Daha önce Hallah'tan korktuğumu sanırdım. O an kendimden çok daha fazla korkmuştum.
Karşıma bir cin çıksa ve bana üç dilek hakkın var dese; Üç dileğimi de aynı şey için kullanırım "keşke hiç doğmamış olsaydım."