21. yüzyılın en temel paradigma değişimi olan küreselleşme süreci ulus devletlerin varoluşunu sarsmıştır. Bu bağlamda ulus devlet yerini küresel devlete bırakmaya başlamıştır. Bu yeni süreç ile birlikte yeni siyasal toplumsal kültürel ve ekonomik değişimlerin yolu açılmıştır. En önemlisi de kitle iletişim teknolojisinin gelişmesi ile birlikte küreselleşme süreci hız kazanmıştır. Bu süreçte devlet yapılarının formu değişmeye başlamış ulus devlet olgusunun temelleri oynamıştır.
Bu durumu Giddens (2004) "küreselleşme süreci uzak yerleşimleri birbirine bağladı yerel oluşumları çok uzaklardaki olaylarla biçimlendirdi dünya çapındaki toplumsal ilişkileri ise yoğunlaştırdı diyerek açıklamaktadır. Bu süreç kısaca ekonomik ve siyasal anlamda uluslararası ve uluslar üstü örgütlerin güçlenmesi sivil toplum örgütlerinin ön planda olması demokrasi kavramının yaygınlaşması olarak da ifade edilebilir.
Ayrıca bu yeni ekonomik ve siyasal değişimler yeni yönetim anlayışlarını da beraberinde getirmektedir. Artık devletlerarası ilişkiler uluslararası bağlamda ele alınmaktadır. Artık hem devletler hemde devletler arası ilişkiler uluslar üstü örgütlerin etkisi ile hareket etmektedir.
Bu bağlamda kamuoyu oldukça önemli hale gelmektedir. Küresel kamuoyunun etki altına alınması için ikna edilmesi ve kazanılması oldukça önem taşımaktadır. Küreselleşme süreci uluslararası alanda başta ekonomi ve politik konularda karşılıklı bağımlılığı artırmış; iletişim alanındaki hızlı gelişmeler ve sivil toplum örgütlenmelerinin artması sonucunda iç politika ile dış politika arasındaki sınırlar da ortadan kalkmaya başlamıştır.