İnce belinde mürdümüklerden oluşan kırmızı kuşağı ve kar beyazı yoğurt çiçekli gelinliğiyle bahar göz kamaştıran telli duvaklı bir gelin güzelliğindeydi. Tepesinde kafile halinde bir yığın serçe kanat çırpmalarıyla ona eşlik etme yarışındaydılar. Kuş cıvıltıları bozkırın bu heybetli asisi Mehreş'in kulaklarını götürdü. Sermest oldu. Kafasını cam mavisi göğe kaldırıp serçelere el sallamayı ihmal etmedi. Büyükçe gülümsedi. Tabiat ona ve adamlarına bütün haşmetiyle kucak açmıştı.
Rengârenk kanatlı onlarca kelebek benekli atı Bozkır'ın şavkıyan bedenine kondu. İhtişamlı onca kelebeğin bir anda akın ettiğini gören birkaç çekirge küçük sıçramalarla kendilerine yer olmadığı hissiyle Mehreş'in atından yere kondular. Narin gelincikler ve papatyalar boyun eğip saygıda kusur etmediler. Tavşanlar bir koldan selama durdular.
Kaplumbağalar kabuklarına çekilip sessizlikleriyle duraksadılar. Kirpiler bin bir merakla ol dikenlerini sırtladılar. Burunlarını korkusuzca havaya kaldırdılar. Keklikler kendi aralarında konuşmadılar. Tilkiler bütün sevimlikleriyle gülümsediler. Tarla fareleri olup biteni görebilmek için inatla yukarılara zıpladılar. Deve dikenleri mor çiçekli topuz başlarıyla gelenleri buyur ettiler. Karıncalar ağızlarında sıkıca tuttukları darılarını bir kenara bıraktılar. Bir bok böceği Samanyolu'na doğru belirlediği yönünü duraksattı arka ayaklarıyla itelediği kendisinden büyük larva topundan ayaklarını usulca çekti ağzı açık olup biteni seyre daldı. Doğa bu atlı ve silahlı adamlarla barışıktı.