"Nereden geldim nereye gidiyorum" sorusu insanoğlunun en kadim sorusu olmuştur daima. İnsan kendi kökenini arayan yegâne varlıktır çünkü.
Bu yüzden insan daima köken arayışı içerisinde olmuştur. Sadece kendi kökenini değil dış dünyanın kökenini ve hatta kendinde bulunan dış dünya ile ilgili bilgi ve yargılarının kökenini de sorgulamıştır.
Özellikle 19. Yüzyılda insanın ve evrenin kökeni meselesine dinsel açıklama dışında bilimsel açıklama getirilmeye çalışılmış ve bu anlayış evrim teorisini bu açıklamanın temeline oturtmuştur.
Tartışmanın özü genelde yaratılış ile evrim fikrinin iki zıt yaklaşım olduğu anlayışı ekseninde sürdürülmüştür.
Peki acaba bu böyle midir?
Öncelikle iki tür evrim düşüncesinin varlığından söz edebiliriz.. Birincisi maddeci evrim düşüncesi ki bu; maddenin şuursuz bir biçimde kendini varettiğini iddia ederek herhangi bir yaratıcı ve aşkın-üst varlığı esas almayan evrim düşüncesini ifade eder. Diğeri ise yaradılışçı evrim düşüncesidir.
Yaratılışçı evrim oluşa dayalı hareket ve değişimin bir mutlak fail tarafından gerçekleştirildiğini iddia eden anlayıştır.
Bu iki anlayış arasındaki temel fark bu çalışmanın ortaya koymayı hedeflediği şeydir. Ayrıca bu kitap evrim düşüncesinin yaslandığı zemini ve yaratılış fikri ile ilişkisini irdeleme denemesi olarak ortaya çıkmıştır.