İnsanlar arasında da görünmez bağların olduğu deneylerle tespit edilmiştir tıpkı evren gibi.
Sonuçta herkes kendinden sorumluydu ve kendini yaşamalıydı.
Bunu yaparken de büyük bir zarafet ve estetik olmalıydı.
Ne de olsa hayat bir sanattı!
İçeride annemin odasından sürekli olarak duyduğum o güzel müziğe benzeyen Chopin'in Spring Waltz'iydi çalan... Daha kapıda içine alıp sarıp sarmalıyordu müziğin tınısı.
Dünyanın merkezinin İstanbul onun merkezinin de ben olduğumu öğrendim! İstanbul olmuştum yine her gelişimdeki gibi.
Biliyorum yine aynı duygularda eriyip gideceğim yok oluncaya kadar!
İzin verme acılara ölümlere.
Ben yaratım istiyorum.
Ölümler değil.
Her ölümün bir yaratım olduğunu biliyorum.
Ama artık dayanamıyorum.
"Bir yol bilirim Adem-i Havva'ya gider
Bir yol bilirim aşka sevdaya gider
Bir yol ki ömür bahçelerinden geçerek
Yaşlarla figanlarla musallaya gider"
BAŞKASININ RÜYASINDA YER ALMAK
Bu yüzük "İstanbul'un Tılsımları" gibiydi. Hayatın mucizeleri bitmiyor ve hepsinin yaşanmasını istiyordu!
Yine mi rüyalar? Kimdi bu Mr. Henry?
Nasıl biliyordu bunca şeyi?